Resim: 2019 Yerel Seçimleri ve Türkiye’yi Çevreleyen Dört Denizin Öyküsü

31 Mart Yerel Seçimlerde dört deniz yarıştı.

Akdeniz, Ege, Marmara ve Karadeniz. Akdeniz Ege Denizi ile birlikte, doğusundan batısına kadar, sosyal demokrasi ve yaşam tarzlarının korunması yönünde mücadele verdi, toplumu ötekileştiren dile, el ele, kol kola karşılık verdi.

Bu seçimde Marmara, her iki cephenin ciddi mücadelesine tanıklık etti. Bu savaşı, adeta, Türkiyenin koynunda bir deniz olarak, içinde hissetti ve yer yer yarışmalar kıyasıya bıçak sırtı devam etti. Ama Karadeniz bölgesi, içinde bulunduğu milliyetçi muhafazakar damarın etkisiyle BEKA söylemlerinin rüzgarıyla statükoyu korumaya çalıştı. Öyle ki bütün bir Anadolu’nun özetini barındıran istanbul ve boğazları, adeta Türkiye’nin temsilciliğini yaptı. Marmara Denizi, Akdeniz ve Egenin büyük oranlı etkisinde kalsa da, Anadolu’dan süzülüp gelenler, Balıkesir’i ve Bursa’yı bıçak sırtı Cumhur İttifakına kazandırdılar. Nevar ki, İstanbul bir başkaydı bu seçimde.

İstanbul İstanbul Olalı Böyle Seçim Görmedi!

Adeta, Anadolu’nun geneli gibi, Avrupa yakası sahilleri ile, Anadolu yakası sahilleri millet ittifakını desteklerken, İstanbul’un Kuzeyi ve iç bölgeler neredeyse tamamen muhafazakar ağırlıklı Cumhur ittifakına destek vermişti. Türkiye’nin özeti İstanbul, haritanın rengi bakımından da Türkiye’nin rengiyle uyum sağlıyordu. İlçe başkanlık, meclis üyelikleri sonuçları ile Büyükşehir Belediye başkanlıklarında da İstanbul halkı ciddi bir ayrım yapmış ve Büyükşehirin genel kontrolünü millet ittifakına emanet etmişti. Zira İstanbul’un yönetimini siyasi denetimin altında görmek istemiş, gelecekte, Başkanlık ve Meclis ikilemini oluşturarak mecburi uzlaşıyı emretmişti. Böylece, Metropolün yönetiminde Yönetim Kurulu, (başkanlık ve encümen millet ittifakınca şekillenecekken, İstanbul’un parlamentosu olan Belediye Meclisi cumhur ittifakının inisiyatifinde olacaktı.

Türkiye’ye Gelince:

Bir uçtan diğer uca, Cumhur İttifakı, göz bebeği olarak gördüğü İstanbul boğazını Koruyan Rumeli Hisarı ve bölgesi Millet ittifakına kayarken, Anadolu Hisarını korumayı başarmıştı. Öyle ki, Batı’da Kırklareli, Doğuda, Artvin. (zira, batıdaki bağımsız il, aslında kırmızı renkten kopma bir renk olduğu için kırmızı sayıyorum) Karadeniz’in orta yerinde ise, Sinop İli, adeta, “başta, ortada, sonda ifadesi gibi, Karadeniz’in Millet İttifakınca bir sonraki seçimde Fethedileceğinin sinyalini veriyordu. Ortanın ortasında bir il var ki oraya Giresun diyoruz)) Burada da bıçak sırtı bir denge vardı. Giresun ve Samsun da bir sonraki demokrasi oyununda cumhur ittifakına bay bay demek için hazırlanıyordu.

Denizsiz Bölgeler İlla da Cumhur Dedi!

Eskişehir ve Eskişehir’in etkisinde kalan Ankara’da Cumhuriyet’in bekçisi olarak, Atatürk’ün altı okunun yeni kalelerini olşuturdu. Bundan sonraki süreçte, sahil bandından bir kademe içerdeki iller, bir sonraki seçimde el değiştirmenin sinyalini vermeye başladı.

Bütün bunların yanında, Anadolu’nun taaa içlerinde, Ovacık’ta komünal, kollektivist ve korporatif yaşama dair, harikalar yaratan belediye başkanı, Tunceli nam-ı diğer Dersim, komünist başkan Fatih Mehmet MAÇOĞLU ile Anadolunun böğrüne saplanmıştı. Kendisi neo komünizm uygulamasının il düzeyinde başarısını sadece komünist ve sosyalist dünyaya değil bütün bir Türkiye’ye ispat etmeye hazırlanıyordu bütün bir sempatikliğiyle.

Aslında olay, bir zihniyet mücadelesi idi. Dün, ötekileştirilen muhafazakar kesim, bundan tamı tamına 25 yıl önce, (27 Mart 1994) kendini küçümseyen hor gören zihniyete meydan okuyarak bütün egemen güçlere ve medyaya rağmen, İstanbul’u bu seçimde teslim ettiği kesimden devralmıştı. Aradan geçen bir çeyrek yüzyıl içinde, hem bu kesim yeterince semirdi hem de burjuvalaştı, biti kanlanınca, kendisi bu sefer yaşam tarzı dayatmaya çalıştı. İşte tam da bu nokta, onların asıl zirveden dönüşlerinin sinyaliydi. Zira 25 yıl önceki ötekileştirilenlerin bu gün rövanşı alınacaktı. Bu oyunda rövanş alma üzücü ve can acıtıcı olsa da sistem dayatan çatık kaşlı yönetime karşı sağduyulu yurdum insanı, sabrı taşınca,  tokatı yapıştırıvermiştir.

Zira, unutmayalım, “ötekileştiren, bir gün gelir ötekileştirilir”. Ötekileştirilenlerin öç alma mantığıyla ötekileştirdiği kitleler, bu seçimde pimpon masasında raketle vurduğu son darbeydi. Bundan sonraki her darbe, artık millet olarak egemen güçlerin birbirini ötekileştirmemesi gerektiğine yönelik toplumsal tabanlı eğitici mükerrer darbeleri olacaktı.

En Acısı ve Güzeli Ne mi?

Kıymetli okurlar, en acısı ve güzeli bence, her iki taraftaki cam kırıkları ve… Ötekileştirmede her kesimin birbirinden adeta öcünü almış olması. Yaşam tarzı dayatmada her kesimin elindeki kartları bitirmiş olması. Keşke böyle olmasaydı. Artık bundan sonra, kimse mağduriyet ayağıyla halkın karşısına çıkmasın, zira, mağdur edilenler, zamanı gelince mağdur edebiliyorlar ve faturasını da alabiliyorlar. Tabi olan, yurdumun insanına, sanayisine, eğitimine, tarımına oluyor…

Analizlere Gelelim:

Mahalle Muhtarlıkları seçimlerinin belediye seçimleriyle aynı güne denk getirilmemesi son derece önemli artık. Zira 2005 yılındaki mevzuat değişikliğiyle Yerel Yönetimlerin yetkilerinin artmasıyla yerel siyasal aktörlerin siyasal savaşımı büyümüş, rant artmış, artık meclis üyelikleri için bile neredeyse aday adaylığı açıklama sürecine girilmiştir. Bu nedenle Belediye seçimleri I. hafta, Muhtarlık seçimleri II. hafta olacak şekilde seçim kanunu yeniden düzenlenmelidir.

İl Genel Meclisi Sonuçları:

İl genel meclisi sonuçları her zamanki gibi, merkezi yönetim seçimlerine yakın gerçekleşmesi olağandı. Türk milleti artık, Büyükşehir, İl-İlçe Belediye Başkanlığı seçimleriyle İl Genel Meclisi seçimleri ayırt etmeyi iyice öğrenmiştir.

Türkiye’de İl Genel Meclisleri gittikçe azaldığından, il genel meclislerinin maalesef hala Vali etkisinde kalmasından dolayı siyasal partilerin onursal üyelerine temsil makamı olarak görülen bu kurumun geleceğini ve fonksiyonlarını bu konudaki fiili durumları konunun uzmanı akademisyenler ve siyasiler olarak yeniden ele almamız gerekmektedir. Bu konuda, KENT AKADEMİSİ dergisi olarak bir veya birkaç üniversitemizle paydaşlık yaparak “Dünüyle Bu Günüyle, İl Özel İdareleri Çalıştayı” düzenlemek isteriz. Ayrıca, Kent Akademisi Dergimizin Aralık Sayısı Yerel Seçimler gündemiyle yayınlanacaktır. Akademik camiamızdaki bilim ve fikir insanlarının konuya eğilmesini bekliyoruz.

Yerel Rantın Dağıtımındaki İnisiyatif Aralığı Sorunsalı!

Yerel yönetimlerin 2005 yılından bu yana yetkilerini artırdığını üst satırlarda dile getirmiştik. Liste ilkesinden yetki ilkesine göre görev tanımı yerelde baronları ve derebeyleri ortaya çıkarmış bu konuda özellikle Büyükşehir Belediye Başkanları ve İl belediye başkanları, rantı dağıtan tekil aktör olarak karşımızda çıkmaktadır. Tıpkı ülke genelinde tek adam yönetimine karşı çıktığımız gibi, yerelde de tek adam yönetimine karşı çıkıyoruz ve yerel yönetimlerin yetkilerinin büyük bir kısmının dağıtım usul ve esasları yasayla belirlenecek şekilde sivil toplum kuruluşlarına aktarılmasını talep ediyoruz. Şu var ki, merkezi yönetimin ve yerel baronların kendi paravan stk larına rant ve inisiyatif aktarmalarına engel olacak bir yasal düzenleme ortaya konulmalı. Hangi stk lara rant ve inisiyatif verileceğinin sınırları ölçüleri yönetmelikle belirlenmelidir. Merkezi yönetim ve yerel baronlarının “sarı stk” üzerinden stk lara tasallut etmesinin önü kesilmelidir. Böylece kimi yerel yönetim hizmetlerini devralacak stk lar, bu hakka layık olmak için hizmette ve kurumsallıkta rekabete girecekler ve ülkemizin STK kalitesi ve kantitesi artmış olacaktır. Özellikle belirtmek isterim ki, inisiyatif aralıkları ve rant veya hizmet desantralizasyonuna dair usul ve esaslar belirlenmeden böyle bir yetki dağıtımının yapılması tehlikeli olabilir. O nedenle gelişmiş ülkelerde de görülen STK ların yerel hizmet misyonu ve buna yönelik gelişme talebi yetki ve inisiyatif dağıtmadaki algoritmasızlık veya yanlış algoritmalara kurban edilmemesi gerekir.

Araştırma Şirketleri Sonuçları:

Araştırma şirketleri son yerel seçimde sonuçları diğer yerel seçimlerde olduğu gibi ortalama bir sapma oranıyla net sonuçları dolaşmışlardır. Özellikle ve özellikle belirtmeliyim ki, ARAŞTIRMA ŞİRKETLERİne de puanlama veya kriter getirilmeli, bunların denetimine yönelik yasal düzenleme getirilmelidir. Son üç seçimde yüzde üçlük belki yüzde 5 lik bir sapma oranını üst üste veren şirket, bir alt kategoriye düşürülmelidir. Araştırma şirketleri kaliteyi yakalamada rekabete girebilmeli, şirketlerin tutarlılık sicili oluşturulmalıdır. Böylece her araştırma şirketi, kendi klasmanını korumak, daha iyi bir klasmana terfi etmek için, seçim sonuç tahminini titizlikle yapmalı, toplumu manipüle edecek VUR KAÇ MANTIKLI SONUÇ YAYINLAMA tehlikesinden uzak tutulmalıdır.

Hangi araştırma şirketi bu seçimde ne kadar tutarlı olmuştur, bu ayrı bir yazı konusu olsun.

Ülkem için aydınlık yarınlar dileklerimle.

Etiketler: , , , , , , , ,