Sahaflarda Bir Ulu Çınar Altında 21’e Girerken Dökülmüş Satırlar ve Ardından Geçen 20 yıl. 

Bu gün 21 yaşımı geride bıraktım. Hani Fatih’in İstanbul’u fethettiği Yaşı.

Bu toprağın bir ulu çınarının dalı mı olsaydım yoksa bir fidanı mı olsaydım.

Bir ulu çınarın dalı olmak elbette ki kolay. Bir fidan varmış zamanında (belki) törenle toprağa dikilmiş, belki kendiliğinden bitmiş. Kimbilir. Bu fidan büyümüş, ağaç olmuş dev gibi.

Onun devasa cüssesi karşısında insanlar ona saygı duymuş onca yüzyıllık yaşına rağmen hala herkes ondan faydalanmakta. Kimi sergisini bağlamış, kimi posterini asmış, kimi sırtını dayamış, kimi gölgesine uzanmış, kimiyse önüne geçip bir kademle fotoğraf çektirerek ölümsüzleştirmekte kendini ve ulu çınarı.

Bu ulu çınar çevresiyle silüetiyle ondan faydalanan bütün diğer canlılar için aynı zamanda hanüman* olmuş 100, 200 belki 400 yıllık varlığıyla adeta.

Ya fidana ne demeli. Fidan işte. Altı üstü fidan. En fazla üç-beş senelik mazisiyle.

Oysa ki, ulu çınarda bir zamanların fidanıydı. Belki de uçsuz bucaksız kervangeçmez bir yerin bilinmez bir fidanıydı. (Altında olduğum çınar için bunu söyleyemesem de) diğer bütün ulu çınarların törenle dikildiğini söyleyebilir miyiz. Ne gülünç değil mi?

Fidan dedik ya işte, her an ezilebilen, yeri değiştirilebilen hatta sökülüp atılmasına kimsenin itiraz etmeyeceği bir ağaç adayı neticede.

Öyle ya, çınarın dokunulmazlığını elde etmek için onyıllarca zamanı geride bırakmak gerek sağ salim.

Bir ulu çınarın dalı m’olsaydım,

Kimsenin bilmediği bir fidan m’olsaydım.

Elbette ki biyolojik olarak resesif (çekingen) insanlar için ulu çınarın dalı olmak büyük bir şans. Zira, neticede devasa bir cüsse var asırlara varan. Bir saygı, bir ihtimam, bir duruş var. Ve bu güçlerle donatılmış olarak BİR DAL OLARAK TA OLSA dünyaya geliş var.

Oysa ki fidan yeni bir doğuş, yeni bir hayat, yeni bir yol yeni bir iz olacak, olabilirse eğer. Bu iz derinleştikçe ulu çnar olma yolunda mesafe alınacak.

Eğer fidan resesifse (silik bir karakter ise) C. Darvin’in “doğal seleksiyon” ilkesi gereği ya kuruyarak, ya hastalanarak, ya kesilerek, ya da ezilerek yok olacaktır. Eğer fidan dominant ise, şartlar arada bir adım geri gitse de, çoğunlukla onu iki adım ileri götürecek ve büyümek için çekilen meşakkatlerin derinliği ve zorluğu oranında güçlenilecek ve bir ulu çınar olma yolunda ilerleyecektir. Ne var ki, bu güçlü karakter fidanın zayıf (genç) yapısının kaldıramayacağı kadar fazla güçlü ise, dış çevre tarafından türlü türlü risk dalgalarıyla cedelleşmek zorunda kalacaktır. Öyle ki, bu mücadelenin büyüklüğü ile ulu çınar olmayı hakedecektir.

Bir de baktım ki, aradan 20 yıl geçmiş ve bu duygular o yılın ajandasına ait satırlara nakşedilmiş. Bir nevi hatırdökümü olmuş adeta.

O gün yazdıklarımı 41 yaşımı geride bırakırken 10. yılını dolduran kişisel sitemde ve bir çok yayın organında bunları yayınlayacağımı düşünmüş müyümdür acaba desem de düşünmüşümdür. Çünkü bu FİDAN daha o yıllardan fidan olmasına rağmen o Fidan’ın ulu çınar olacağına göre kendini hazırlamaktaydı.

Soylularla patatesler arasındaki ortak nokta nedir bilir misiniz?

Cevap: Her ikisinin de değerli kısımları toprak altındadır.

İşte bir ulu çınarın dalı olmak soylu olmak demektir. O ulu çınara ait olduktan sonra kolay kolay yıkılmazsın. Zaten baştasındır, taçtasındır. Risk diye bir olgu sadece literatürde bulunan bir terimdir onlar için. Tuzun kupkurudur. Dua etsinler bol bol toprak altındakilere. Zira soyluluklarını onlara borçludurlar. Layık olurlarsa soyLU olurlar. Olmazlarsa, adı SOYLU da görünse SOYSUZluktan öte gidemezler.

İşte bir fidanın ulu bir çınar olmaya kafayı koyması, bir ömür boyu peşinden artıdeğerler üreterek, eksideğerleri bertaraf ederek, çevresindeki enfekte enformasyonlara gülüp geçerek, goygoycuların gazına gelmeden, aklı selim ile, sabırla, azimle, iradeyle, toprak gönüllü bir rikkatle, gece gündüz çalışarak mümkün olabilecektir. Böylece, bir kişinin değil birkaç kişinin değil hemen hemen herkesin ondan faydalanacağı ulu çınar olabilmek.

Bundan yıllar önce, kayalar üzerine yerleşmiş kökünü bile gizleyememiş dev bir ağacın resmini çekmiştim, kökünün çıplaklığını ölümsüzleştirmek için. Bu gün de, o resim üzerine dökülmüş fidannameyi paylaşıyorum sizlerle. 41. yaşımı geride bırakmanın verdiği duygularla.

FİDAN
Bir tohum, bir yürek,
Bir helal lokma bir  emek,
Bir azim, bir inanç, bir bebek,
Toprağı değil taşı delerek,
Bir tohum, bir FİDAN bir bir bilek,
Bir sabır bir irade,
Yaşama dair kündeleri yenerek,,
Bir bilek bir güç, bin dilek pir güç
KAYAlara tutunan ömürde felek.
Bir dua, bir kıymet, sonsuzluğa dilenerek,
Bir lokma, bir hırka “insan”lığı giyinerek,
Bir yaprak, bir dal, bir meyve, bin-bir renk,
Önüne bakaraktan ve yılmadan direnerek,
Bir baharda, bir yazda bir kışta dirilerek,
Bir ışık, bir alev, buzda yanıp ateşlenerek,
Bir ömür, bin eser, fani cihana İZ ederek,
Bir gönül, bir öz, bir damla, bir nehir gürleyerek,
Bir yaprak düşer (ömürden) gülümseyerek vee BİLEREK…
ahmed emin fidan / ünye 2012

Değerli pazarcı dostlar, bu gün de böyle bir şey çıktı ortalığa. Anı desem değil, biyografi desem değil, şiir desem değil, şiirimsi desem değil, hem illa ki bir tür belirtmek zorundaysak eğer, aşure veya çeşni diyelim gitsin.

İnsan her doğum gününde biraz daha duygusallaşmakta. Zira alınan her bir yaş, insanı ölüme bir adım daha yaklaştırmakta. Yaş bereketlendikçe yaşanılan tarihin içi dolduğu oranda kişi ölümsüzleşmekte.

Baki kalan bu kubbede hoş bir seda imiş deyû bitirelim. Mutlu pazarlar efendim. Yarınlar size güzellikler getirsin. Sağlıcakla kalınız.

Not: Gerek, doğum günü kutlamaları düzenleyerek, gerek bizzat ziyaret ederek, veya telefonla “alo” diyerek, face ten ve twiter’den doğum günümü kutlayan yüzlerce can’a özellikle teşekkür ediyorum.

____________________________

Hanüman: Ev bark.

Etiketler: , , , , , , , , , , , , , , , ,