Bundan yaklaşık bir ay önce 29 Mart 2008 tarihinde “Sonuç: Ak Parti Kapatıl(a)mayacak” diye bir yazı başlığı kullanmıştım. Aslında bu tam bir temenni idi. Çünkü o tarihteki yazımın ayrıntısına bakıldığında görülecek ki, partinin siyasal ve siyasallaşmış yargısal mekanizmalarla kapatılmasının son derece vahim bir durum olduğunu, bu vahim durumun Devamını Okuyun
Neydi neydi, neydi,
Ergenekon neydi. Ergenekon üzerine bilimsel kültürel siyasal sosyal psikolojik felsefi araştırmalar sonucuna göre ergenekon şudur. Devamını Okuyun
Dünkü yazımızda, AK Partinin neden kapatıl(a)mayacağı konusunda söz konusu gerekçelerimizi dile getirmiş ve bu kolundaki zorunlu ve hayati konuları özet halinde dile getirmiştik.
Türkiye’deki cari olan siyasal süreç içinde metazorik anlayışla büyük oranda toplumsal tabana oturmuş ve kitleselleşmiş bir partinin bir takım seçkinci olduklarını iddia eden kitleler, devletin (sözde) gerçek sahipleri, Levanten ve mandacı özentileri, içinde yaşadığı toplumuyla barışık bir siyasal hareketin başarısını hazmedememenin hışmıyla devletin bütün kurumlarını bu partinin alaşağı edilmesi için seferber etmek istediler. Her bir girişimlerinde siyasal olarak karşı tarafın daha büyük bir zaferi kendilerinin ise çöküntüleriyle karşılaştılar. Devamını Okuyun
Neden mi?
Bunun için tek bir neden yok. Onlarca neden bulunabilir. Öyle ki bu nedenlere nereden başlayacağıma bile karar verememekteyim.
1. Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ın kişisel görüşü, kapatılmama yönünde. Raportörün vereceği rapor sadece mahkeme için bir altlık niteliğindedir. Kararı elbetteki AY mahkemesi verecektir. Anayasa mahkemesi ise, Merhum Turgut Özal’dan bu yana zihin haritası yönüyle Sezer tarafından tamamıyla değiştirilememiştir. Bu gün itibarıyla AY mahkemesinde partinin kapatılmaması yönünde oy kullanacak peşinen dört kişi bulunmaktadır. Geri kalan üyelerden bir ya da ikisinin vicdanını kullanması durumunda dişe dokunur savunma bile yapılmasa parti kapatma kararı verilmeyecektir. Devamını Okuyun
Osmanlı’nın toprağa verdiği önemi, yönetimine veya başına tımarlı sipahileri koymasından anlayabiliriz. Yine Osmanlı kamu gelirleri, tarih bilgilerimizi hatırlarsak “has” “zeamet” ve “tımar” olarak ayrımlanırdı. Bu gelenek Cumhuriyetle birlikte günümüzdeki halini almıştır. Bu günkü toprak yönetimi sistemi (toprağın sahipliği açısından) doğru bir sistemdir. İnsan psikolojisine en uygun sistemdir. Bu sistemi Cumhuriyeti kuran Atatürk şekillendirmiştir ve medeni kanunumuzda mülkiyet hakları ve mülkiyet ilişkileri olarak değerlendirilmiştir. 1940 lı yıllara kadar ülkemizin taşradaki ve yüksek kesimdeki toprakları vatandaşlara dağıtılmıştır. O zamanlarda “tutma” sistemiyle sahiplik veya iyelik başlamıştır. Devamını Okuyun
Etiketler: bürokrasi, kritik, Siyaset, tarım, Toplum, Yaşam, yönetim
Yine mi?
Evet yine!. Yine siyaset, yine politik ACI yine patinaj, yine yerinde sayma.
Birileri yine Türkiye’nin yerinde sayması, patinaj yapması için düğmeye bastı. Parti başkanıyla aydınıyla, esnafıyla çiftçisiyle her kesimiyle koro halinde sayma oyununa başlandı.
Peki olanlar oldu da, düğmeye basıldı da, bu acele, bu telaş ne bunu anlayamadım. Benim ufaklık Fatih Furkan’ın bir huyu vardır. Ne yaparsa yapsın hemen bulunduğu ortamın yaptığı işin sonunu bitişini merak eder ve sabırsızlıkla sonunu, ondan sonra gelen olayın sonunu…. Hep sonun aceleciliği ve doyumsuzluğunu yaşar. Tıpkı FURKAN sendromu gibi bu gün politik tartışmalarda da aynı durum söz konusu. Devamını Okuyun