Öncelikle, Etiler'den Altunizade'ye yapılması düşünülen teleferik projesini yazının başında alkışlıyorum. Şunu bir türlü anlamıyorum. Teleferik çok olağanüstü bir bütçe gerektirmeyen bir altyapı hizmeti. Ama ne gariptir, merkezi yönetim de, yerel yönetimler de bu konuyuyeni keşfetmiş gibi yaklaşıyor. Oysa ki, Türkiye'de teleferik kurulması gereken ve kurulduktan sonra fevkalade dolu / verimli / karlı olacak ne çok yerleşim yeri var. Ayrıca merkezi yönetim ve yerel yönetim otoriteleri, Bursa Uludağ teleferiğinin kurulmasından bu yana bu güzide altyapı hizmetini kendi bölgelerinde veya yörelerinde yaptırmayı akletmemişler ve akletseler bile ne hikmetse cesaret etmemişler ya da edememişlerdir.

Teleferik, Turizmin Mıknatısıdır!

Taksim – Maçka teleferiği, İzmir teleferiği, Samsun ve Ordu teleferikleri son derece faydalı,anlamlı ve gerekli hizmetlerdir. Kim ne derse desin, teleferikler bi yörenin turizme açılmasının anahtarlarından biridir. Bu yönüyle adeta turizmin mıknatısıdır. Bunu Bursa'da gördüğümüz gibi, İzmirde, hatta Ordu'da da yakından görmekteyiz. Bu altyapı hizmeti faaliyete başlar başlamaz bölgenin çehresini hızlı bir şekilde değiştirmekte ve insanları kendine çekmeyi başarmaktadır. Şimdiye kadar teleferikler konusunda kim ne gayret etmişse onları kutluyor ve ayakta alkışlıyorum. Bu bahisle Samsun ve özellikle de Ordu Belediye Başkanı Sevgili Seyit TORUN'u kutluyorum.

Teleferikte Kürtaj Konusuna Gelecek Olursak!

Tabi ki teleferikte kürtaj yapılabilir. Bunun için orta büyüklükteki bir teleferik kabini yeterlidir. Bir de uzman bir doktor ve yardımcısı üç beş tıbbi teknik cihaz bu işi rahatlıkla bitirebilir.

Ne var ki ben bundan bahsetmeyeceğim. Zira ben Teleferiklerin önemi veya Kürtaj Tartışması diye bir yazı başlığı atsaydım bunu kimse okumayacaktı. Şimdi buraya kadar okunduysa "bundan sonraki kısmını da bitireyim bari" mantığıyla okutmuş oluruz. Ne yapalım, bu da konunun önemine binaen bir yazı illizyonu olsun artık.

Kürtaj Tartışması Yanlış Noktadan ve Eksik Argümanlarla Yürütülmektedir!

İlk olarak, sezeryan konusunda Başbakan Erdoğan şu konuda haklıdır. Doktorların yeni doğumları sezeryanla yaptırma eğilimleri tamamen kapitalist duyguların bir sonucu haline gelmiş, birilerinin parasal hırsları genel anlamda bir ülkenin nüfus artışının kısa değil ama orta vadede blokasyonu anlamına gelmektedir. Bu konuya müdahale edilmesi bana çoğu okurum katılmasa bile TÜRKİYE'YE YAPILACAK BÜYÜK BİR HİZMETTİR. Parantezsiz olarak belirteyim, Sn. Erdoğan bu konuda sağlık bakımından zorunluluk ve istisnailik taşıyan durumları zaten belirtmektedir. Dünyanın gelişmiş ülkelerinin sezeryan konusundaki uygulamaları da işin cabası. Sayın Erdoğan'ın "kürtaj da, sezeryan da cinayettir" ifadesi malumun ilanına gerek olmadığı düşünülerek söylenmiş eksik bir ifadedir. Zira sezeryan öldürme değil yaşatma (doğurma) yöntemidir.

İkinci olarak; Kürtaj konusunda da tartışma eksik noktadan sürdürülmektedir. Çünkü, kürtajın günah olması için dini açıdan 40, bir rivayete göre, 105. günün dolması gereklidir. Zira ana rahmindeki bir çocuğa ruh ancak ve ancak 40 bir başka rivayete göre, 105. gününde üflenmektedir. Referans: Kur'an- Kerim; Mu'minûn Suresi 14. Ayet ( 23/14)

Teknik Bilgi: Bebek ana karnında ortalama 282 gün kalmakta, Bu sürenin 6 ayı insan olarak geçerse ki bu süre 180 gündür. 282 den 180 i çıkardığımzıda 105 gün yapmaktadır. (Abdülaziz Bayındır'ın rivayeti) Bu Ne var ki, bazı İslam müfessirleri, bu süreyi 40. günün sonu olarak belirlemişlerdir.

Ana rahmindeki cenine (fetuse) yaklaşık olarak 40. gününde diğer rivayete göre 105. gününde ruh üflenir. Yani ruh üflenmesiyle cenin kişilik kazanır ve artık ana rahminde de olsa o bir insandır. İşte bu nokta tartışmalarda (bilindiği düşünülerek) atlanan konu. Cahil cühela kalabalık ta bu ibtidai bilgiyi bilmeksizin yine "uydum kalabalığa" mantığıyla BİLGİ SAHİBİ OLMADAN FİKİR SAHİBİ OLDUĞUNU ZANNEDEREK bir kaşık suda fırtına koparmaya çalışmaktadırlar kendilerine göre.

Bu durumda, 40. gün kısmen olmak üzere, 105. günden sonra mutlak surette bebeğin aldırılması bilimsel olarak ta, hukuksal olarak ta, dini olarak ta yanlıştır. Bu yanlışı CİNAYET tabiriyle isimlendirmekten başka bir çare yoktur. Zira artık bu fiil bir cinayettir. O halde, fetva açısından 105. günden sonrası yapılan kürtaj haram iken, takva açısından 40. günden sonra kürtaj haramdır diyebiliriz. Ruhun ne zaman cenine üflendiği veya yüklendiği gerçeği pozitif bilim açısından bilin(e)meyen bir durumdur.

Sonuç olarak, kamuoyundaki "kürtaj cinayettir" tartışması, kaçıncı gününden sonra yapılmış olup olmamasına göre değişmektedir. Şu da var ki, diyelim ki, ebeveynler, iki çocuktan sonra tekrar çocuk yapmak istememeye karar vermişlerse, görüş birliğiyle kendilerini kısırlaştırabilirler. Bu tamamıyla tıbbi bir olgudur. Bunun dini açıdan günah olması söz konusu değildir, zira varolan bir çocuk (insan) yoktur. Sadece ve sadece vücudun canlı bir parçasının alınmasıyla ilgili bir durum söz konusudur. Ve bu süreçten sonra çocuk kazanılmak istenmemesi adına hamile olmaksızın kürtaj da dense kişilerin en doğal hakkı olmalıdır.

Teleferikte kürtaj başlığı altında iki ayrı gündem konusunu bu şekilde hülasa ettikten sonra ülkemiz için aydınlık yarınlar temennisi yaparak yazımı bitiriyorum.

Sağlıcakla kalınız efendim.

Not:

Bu yazı, https://www.bilgiagi.net, www.timeturk.com, https://www.bilgievreni.com, https://www.kamudanhaber.com, https://www.siyasalforum.org, https://www.gazetecanik.com, https://www.gercekgazete.web.tr, www.bolgeselhaber.com, www.unyekent.com www.hizmettv.com.tr, www.sinematur.com, www.ahmetfidan.com ile, Gazete Canik, Unye Kent, Gazete Gerçek, vb. kağıt bası gazetelerde yayınlanmaktadır. Yazarın izni olmaksızın başka hiçbir yayın organında kaynak veya dipnot göstermeksizin kısmen veya tamamen alınamaz, çoğaltılamaz.

Paylaş

Etiketler: , , , , , , , ,