Ulusal basın aslında İstanbul basınıdır. İstanbul basınının ifrit olduğum bir kolaycılığı vardır ki, buna çoğu kez siz de şahit olmuşsunuzdur. Sokaktaki vatandaş deyince, ya istiklal caddesi, yada taksim meydanıdır. Üniversite deyince de (aynı zamanda mezunu olduğum) İstanbul Üniversitesinin o muhteşem girişi önünü görüntülerler hemencecik. (daha&helliip;)
:: Archive for Mart, 2008
Dünkü yazımızda, AK Partinin neden kapatıl(a)mayacağı konusunda söz konusu gerekçelerimizi dile getirmiş ve bu kolundaki zorunlu ve hayati konuları özet halinde dile getirmiştik.
Türkiye’deki cari olan siyasal süreç içinde metazorik anlayışla büyük oranda toplumsal tabana oturmuş ve kitleselleşmiş bir partinin bir takım seçkinci olduklarını iddia eden kitleler, devletin (sözde) gerçek sahipleri, Levanten ve mandacı özentileri, içinde yaşadığı toplumuyla barışık bir siyasal hareketin başarısını hazmedememenin hışmıyla devletin bütün kurumlarını bu partinin alaşağı edilmesi için seferber etmek istediler. Her bir girişimlerinde siyasal olarak karşı tarafın daha büyük bir zaferi kendilerinin ise çöküntüleriyle karşılaştılar. (daha&helliip;)
Neden mi?
Bunun için tek bir neden yok. Onlarca neden bulunabilir. Öyle ki bu nedenlere nereden başlayacağıma bile karar verememekteyim.
1. Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ın kişisel görüşü, kapatılmama yönünde. Raportörün vereceği rapor sadece mahkeme için bir altlık niteliğindedir. Kararı elbetteki AY mahkemesi verecektir. Anayasa mahkemesi ise, Merhum Turgut Özal’dan bu yana zihin haritası yönüyle Sezer tarafından tamamıyla değiştirilememiştir. Bu gün itibarıyla AY mahkemesinde partinin kapatılmaması yönünde oy kullanacak peşinen dört kişi bulunmaktadır. Geri kalan üyelerden bir ya da ikisinin vicdanını kullanması durumunda dişe dokunur savunma bile yapılmasa parti kapatma kararı verilmeyecektir. (daha&helliip;)
Bir kısım güçler vardır,
Yetkinliğini kimse sorgulayamaz,
***
Bir kısım gölgeler vardır,
Gün ışığı o gölgeyi silemez, (daha&helliip;)
Osmanlı’nın toprağa verdiği önemi, yönetimine veya başına tımarlı sipahileri koymasından anlayabiliriz. Yine Osmanlı kamu gelirleri, tarih bilgilerimizi hatırlarsak “has” “zeamet” ve “tımar” olarak ayrımlanırdı. Bu gelenek Cumhuriyetle birlikte günümüzdeki halini almıştır. Bu günkü toprak yönetimi sistemi (toprağın sahipliği açısından) doğru bir sistemdir. İnsan psikolojisine en uygun sistemdir. Bu sistemi Cumhuriyeti kuran Atatürk şekillendirmiştir ve medeni kanunumuzda mülkiyet hakları ve mülkiyet ilişkileri olarak değerlendirilmiştir. 1940 lı yıllara kadar ülkemizin taşradaki ve yüksek kesimdeki toprakları vatandaşlara dağıtılmıştır. O zamanlarda “tutma” sistemiyle sahiplik veya iyelik başlamıştır. (daha&helliip;)
Etiketler: bürokrasi, kritik, Siyaset, tarım, Toplum, Yaşam, yönetim