Rafta adamlar Rafsız Adamlar

Kategorize ederim olayları veya olguları anlatırken çoğu zaman, ama kategorileştirilmeye gelmez huyum.

Sıradan insanları yazarım, irdelerim, hırpalarım, iğdiş ederim, örselerim belki ama, masadan insanların mengenesinde boğduğu kalabalığın ve alabalığın koruyucusuyum.

Sıra sıra boy boy dostlarım, arkadaşlarım vardır, kimi özel sandukçamda, kimi hemen her yerde, kimiyse listelerde. Arkadaşlar hanesinde belki kalabilirim rafta ama dost hanesinde rafa koymaya gelmez huyum.

Kötü gün dostu olmak belki zor. Bir parça enayi olacaksın başarabilmek için. Kendini kullandırmaktan zevk almasan da ses çıkarmayacaksın. Sırf insanların iki yüzlülüğünü görebilmek tamahkarlığını ve egoistliğini izleyebilmek için yapacaksın bunu. Hiç birşey olmasa bile, sıradan herkesin ama herkesin iyi gün dostu olma sıradanlığından kurtulmak için yapacaksın bunu. Yetmedi, sırf skoru bir-sıfırda bırakmak için salak olacaksın elinden geldiğince.

Sonra insanlar gül devrine kavuştuğunda ardına dönüp gülümseyerek bakacak sana. “Bay Bay” diyecek veya “eyvallah!”. Sen hikayeyi yazacaksın hemen. “Güle güle dooost!!, güle güle”. Ve içinden mırıldanacaksın, “ahhh ahh, bilmez miyim seni, ardına dönüp bakar mısın bir kez daha, düşmeden hatırlar msın ismimi, karıştırır mısın beni bulmak için bütün tanıdıklarının telefon defterini.

Kimse beni özel hayatının dostlar hanesindeki rafa koymasın arkadaş. Koysun bir yerlere lanet olası kötü gün dostu olarak koysun ama, rafa koymasın. Zira bu beden, bu ruh, yıllanmış şarapların lezzetlendiği raflara göre değil.

Başkalarıyla bir arada şu ya da bu şekilde dizilmek istemiyorum. Buna kompleks mi dersiniz, özgüven mi dersiniz, şizofren mi dersiniz, dahi mi bilmem. Dahilerin çoğunun şizofrenik olduğunu da parantezsiz aktarayım. Hım, bu arada ne dahi, ne de şizofren olduğumu ima etmiyorum. Şükür, vasat ve hatta vasatın altında zekam. Ama sıradan olmak istemiyorum işte, belki takıntım, belki saplantım, bilemem. Kendi kendime bile bunu çözemem. Öyle değil mi zaten, ruh, çözülmeyi bekleyen dev bir yumak.

Sıradan insanlarla, ancak sıradan olmayan varlıkların önünde dizilirim. Sevgililer sevgilisinin önünde saf tutmak bana sıradanlığı değil, sıradanların arasında masadan olduğumun köprüsünü kurduğum mekanları ve anları anımsatır. Rabbin katındaki hiçliğimin en iyi yeridir safta durmak. Safta durdukça saflaşırım dakikalar içinde. Ve özlem duyarım, safların en önündeki herkesin giymek zorunda olduğu yeşil elbisenin altında uzun uzadıya yatmaya.

Duyduğum özlem, beni güçlendirir şüphesiz. Özlemim, çalışmamı tetikler, dünyalık birşey bırakamasam da, vuslatın ardından peşimden artılar veya yıldızlar ekmeye odaklarım kendimi.

Bir bakışla bir nefes, bir bakışla koca bir ömür, maziye düşülen bir yaprak üzerine yazılmak isterim. Ve kurumuş yaprak olarak bezenmek isterim, asılmak isterim en geniş salonun en gözde duvarındaki boş çerçevede. Anladınız siz, anladınız da, anlayamayanlar anlasa keşke biraz.

Kısaca canlar, bir fani olarak, tüzel değil özel olmak isterim.

Pazar kahveniz köpüklü, yüzünüze mutluluk tebessümleri yapışıp kalsın.  Sağlıcakla ve dostça kalın.

Not:

Bu yazı, https://www.bilgiagi.net, https://www.bilgievreni.com, https://www.gazetecanik.com, https://www.kamudanhaber.com, https://www.siyasalforum.net, https://www.gercekgazete.web.tr, https://www.ahmetfidan.com ile, Gerçek Gazete, Balıkesir Demokrat, Gazete Canik vb. kağıt bası gazetelerinde yayınlanmaktadır. Yazarın izni olmaksızın başka hiçbir yayın organında kaynak veya dipnot göstermeksizin kısmen veya tamamen alınamaz, çoğaltılamaz.

Etiketler: , , ,