Çoğu siyasal parti liderlerinin, seçim dönemlerinde yaptıkları propaganda nutuklarının en baş cümlesi “biz sessiz yığınların sesiyiz dir. iktidar olsun muhalefet olsun bütün partilerin her zaman en çok sevdikleri kelime demokrasidir. Çünkü demokrasi ile siyasal partiler arasında birebir hayati bağ vardır. Hatta siyaset bilimi partileri, “siyasal partiler demokrasinin vazgeçilmez unsurudur diye tarif eder.

Siyasal partilerin demokrasinin vazgeçilmez unsuru olduğunu kabul ediyoruz ancak var olan bu siyasal partilerin anlayışları, örgütsel yapıları, kendi bünyelerindeki demokrasi anlayışının geçerliliğinden şüpheliyiz.

Demokrasi öyle sihirli bir kelimedir ki muhalefetteyken her politikacının vazgeçilmez malzemesidir. Rüyalarının süsüdür, nutuklarının hoş sedasıdır. iktidara gelince dikkat edilmesi gereken ve en çok kontrol altında bulundurulması gereken kelime ‘demokrasi’ kelimesidir. Buraya kadar çoğumuzun bildiği ve söylediği şeyler.

İktidar kelimesi sadece Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin halk tarafından seçimle gelen kişiler tarafından teşekkül ettirilmesi değildir. Muhalefette de olsa bir siyasal partinin yönetim kademelerinde yer alan kişiler de içsel anlamda kendi iktidarlarını yaşamaktadırlar.

Bu aşamada muhalefetteki bir siyasal parti yöneticileri, dışarıya karşı demokrasi havarisi kesilirken kendi iç yapılanmasında en çok demokrasi kelimesinden ürkmektedirler. Çünkü demokrasi kelimesi yerlerinde gözü olan bir takım insanların, hizmet yarışı, fazilet yarışı, demokrasi yarışı adı altında karşısına getirdikleri bir kelimedir. Aslında olan biten iktidar yarışıdır. Bu yarışta da (malesef) her şey mübahtır.

Bir siyasal parti mahalli ve merkez kendi kongrelerini tam bir demokrasi içinde yapmaz, çarşaf liste çıkarmaz, tabanı oy kullanan makine olarak görür, genel ve yerel seçim öncelerinde adaylarını ön seçimle belirlemezse bu siyasal partinin kendini demokrasiyi savunan bir parti olarak yansıtmasına hiç hakkı yoktur.

Parti içi demokrasisi sağlam olmayan siyasal partiler siyaset biliminde yerleşmiş partiler olarak görülmezler. Aynı şekilde vakıfların, derneklerin, odaların da iç yapılanması ve seçim sistemleri bu şekilde olmadığı müddetçe bu kurumlar da gerçek anlamda demokrasinin uzantısı sayılamazlar.

Siyasal partiler ve sivil toplum kuruluşları iç yönetim kademelerindeki gümrükleri düşürmedikçe gelişmiş kurumlar arasında yerini alamazlar. Nasıl ki bir ülkedeki kaldırımların yüksekliği o ülkenin medeniyet ve gelişmişlik ölçüsüyse demokrasi önünde var olan yükseltiler de medeniyet önünde engelleyici unsurlardır. Aksinde ısrar eden kurumlar geri kalmış kurumlar olarak kalırlar yöneticileri de tabandan habersiz bir şekilde sessiz yıgınların sesi ne deyi looo demekten ileri gidemezler.

Etiketler: