KÖŞE  YAZILARI / ONLINE BİLGİ İLETİŞİM AĞI / Dr. Bilal Uçar  Yazıları:::...>

VATANLA TOPRAK ARASINDAKİ FARK

Not: Bu yazı http://w3.balikesir.edu.tr/~metinay/vatanlatoprak.htm ortamında da yayınlanmıştır.

Prof. Dr. Metin AYIŞIĞI

Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürü

Tarih Bölüm Başkanı

Rum lider Papadopulos, "Türkiye'nin AB'ye girmek için Kıbrıs meselesini kullandığını iddia ederek, Türkiye'nin AB'ye 5,7,10 ya veya daha fazla süre sonra girebileceğini söyleyerek sözüm ona Türkiye'ye üstü kapalı tehdit etmektedir." dedi.

Kıbrıs Rum Kesimi lideri Tasos Papadopulos, İtalyan Corriere della Sera gazetesine verdiği demeçte, KKTC'nin adada serbest geçişleri başlatmasının bir anlamı olmadığını öne sürmektedir. Ne var ki, KKTC'nin serbest geçişlere olanak tanıması, Kıbrıs Rum Kesimini yeniden Annan Planı'na sarılmak zorunda bırakmıştır. Çünkü tarafları memnun edecek yegane çözümün, tarafların bir araya gelmesinden geçtiği bir kere daha ortaya çıkmıştır.

Rum Kesimi lideri, Türkler'in AB'ye girmek için Kıbrıs sorununu kullanmak isteğinde olduğunu; müzakere baskısı kartını kaybetmemek için çözümün yoğunluğunu azalttığını söylemektedir. Böyle bir yorum ve bakışla Kıbrıs'ın geleceğine bakmak mümkün müdür?

Rum Yönetimi lideri Tasos Papadopulos, BM Kıbrıs Özel Temsilcisi De Soto'nun yardımcısı aracılığıyla Kofi Annan'a mektup göndererek, "Annan planı temelinde" yeniden görüşmelere başlamaya hazır olduğunu bildirdi.

Rum Yönetimi'nin görüşmelere başlama talebinde, KKTC'nin sınır geçişlerini serbest bırakmasının ardından yaşanan gelişmelerin etkili olduğu kuşkusuzdur.

Ne yazık ki, AB hep Rum tarafı üzerinden Türk tarafına bakma alışkanlığını bir kenara bırakıp Kıbrıs Türk tarafını iki eşit taraftan biri olarak görme noktasına gelememiştir. Yunanistan'ın, bir oldu bittiyle sınırları içine aldığı "Girit oyunu"nun bir benzerini bugün Kıbrıs üzerinde oynadığını görüyoruz. Kıbrıs konusuna çözüm arayan Uluslararası güçler ve temsilcileri "Kıbrıs Meselesi"nine gerçek yüzünü bilmedikleri için Yunan-Kıbrıs Rum Yönetimi'nin sergiledikleri duygu sömürüsü ve benzeri propagandalarının etkisi altında kalarak Kıbrıs Adası'na bir Yunan Adası gözüyle bakmaktadırlar. Bu durum Kıbrıs Türk tarafı için çok büyük bir olumsuzluk oluşturmaktadır.

Konu sivil toplum örgütleri ve halk tarafından da iyi bilinmesine rağmen, bir hazırlık yapılmadan Planın sadece olumlu yönlerine bakarak hareket edilmemesi gerekir. Senelerdir fikir üretemeyen ve KKTC' nin tanınmasına zerre kadar katkıları olmayan siyasiler, daha sonra doğurabilecek tehlikelerin bilincinde olmak ve tarihe bakmak zorundadırlar.

Yani, İngiltere'yle Arjantin'i savaşın eşiğine getiren, hatta çatışmalara dönüşen o kriz günlerini hatırlamak gerekir. İngiltere'den binlerce millerce uzakta Güney Amerika'nın en güney noktasında Macellan Boğazı'nın açıklarında Falkland Adaları, İngiltere için savaş nedeni olmuştu. En azından Kıbrıs kadar önemli olmalıydı ki, o adacıklar için Arjantin'le çatışmaya girildi. Ama kimse o günlerde çıkıp, taraflardan birinin diğerine toprak vermesi gerektiği yolunda bir "çözüm paketi" sunmamıştı...

Ancak bugün binlerce mil uzaktaki adacıklar için Arjantin'le savaşı göze alan İngiltere, Akdeniz'in en stratejik adası Kıbrıs için Türkiye'yi toprak konusunda ikna etmeye çalışmaktadır. O günlerde Falkland Adası'nı işgal edip sonra geri çekilen Arjantin de bugün IMF'nin yönetiminde. Tıpkı Türkiye gibi... O gün Arjantin'den istenen, bugün Türkiye'den istenmektedir.

Yıllarca, Cezayir'i ve Kuzey Afrika'daki birçok bölgeyi sömürge olarak kullanmış olan Fransa da benzeri bir taleptedir...Ayni şeyi İspanya da istemiştir. Oysa bugün ayni İspanya, 11 Temmuz 2002'de üzerinde kertenkeleden başka hiçbir canlının yaşamadığı "Leyla Adası" için Fas'la savaşın eşiğine gelmişti... Bu küçücük ada için İspanya, savaş gemileri, birlikler, jetler göndermişti. Doğrusu insan bu adalar için savasan ülkeleri hatirlayinca sormadan edemiyor:

- Onlar ada da Kıbrıs başka bir şey mi?..
- O adalar, devletlerin egemenlik haklarını ispat ettikleri birer toprak parçası da Kıbrıs değil mi?..
- Onlara gelince küçük adalar çok değerli oluyor, bize gelince Kıbrıs'tan verilecek toprak sıradan bir diplomatik müzakere seviyesine indiriliyor. Bu kabul edilebilir mi?..

Bugün AB için Türkiye'yle Kıbrıs pazarlığını yapanlar bu soruları sormak zorundadır. Çünkü bu sorular sorulunca, bu toprakların parsellenip müzakere yoluyla verilebilecek arsalar değil, vatan olduğu anlaşılacaktır.Vatanla toprak arasındaki fark da işte buradadır...

AB’nin inatla yıllardır adada egemenliğini sürdüren KKTC’yi tanımaması, katı bir ambargo uygulaması ve Türk kesiminin konfederasyon tezlerinin Rumlar tarafından reddedilmesi de göstermektedir ki AB, Türkiye’yi içine almayacaktır. Eğer nihai amaç Türkiye’nin AB üyeliği olsaydı Kıbrıs sorununu çözümü çok daha sancısız yollardan Türkiye ile eş zamanlı üyelik ile halledilebilirdi.

Manisalının vurguladığı gibi AB’nin 25 yılı aşkın bir süredir Anayasası, Meclisi, Hükümeti ile Batı Avrupa demokrasilerine benzer bir sistemi (KKTC) yok sayması GKRY’ni Kıbrıs Cumhuriyeti adı altında ve Kıbrıs’ın bütününü temsilen AB’ye almak istemesinin yegane nedeni Doğu Akdeniz’deki bu stratejik adayı Rum egemenliği altında AB’nin bir parçası yapmaktır.

Görüldüğü gibi adada çözümü engelleyen AB’dir. Bu arada ABD’nin de Güvenlik Konseyi’ndeki etkisine karşı KKTC’nin tanınması yolunda çaba harcamadığını belirtmeliyiz. Batı’nın Kıbrıs konusundaki çifte standardı akıllara durgunluk vericidir. Bosna’da aynı ırktan gelmelerine rağmen farklı dinden olan Boşnak ve Sırpların ayrılmaları desteklenirken Kıbrıs’ta farklı ırk ve dine mensup iki halktan Müslüman ve Türk olanı Hıristiyan ve Rum olanın egemenliğine sokmaya çalışılması nasıl izah edilebilir? Kıbrıs’ta kalıcı çözümün Türk ve Rum toplumlarının yan yana ama ayrı yaşamalarından geçtiği gerçeği kabul edilmelidir.

Kıbrıs’ın jeostratejik konumu bu adada hiç Türk yaşamasa dahi, Türkiye’nin ada ile yakından ilgilenmesini gerektiriyor. Kıbrıs Doğu Akdeniz’e hakim konumunun yanında Türkiye’nin açık denizlere çıkışını kontrol edebilecek bir konumda bulunuyor. Dolayısıyla adanın başka bir ülkenin egemenliğinde bulunması bizim için kabul edilemez. Hiç kimse Atatürkçülerin, barış istemediğini söyleyemez. Yunanistan’la büyük bir savaş sonrasında dostluk kuran Mustafa Kemal Atatürk’tür, ancak barış demek onursuzluk ve ulusal çıkarların hiçe sayılması demek değildir. Üstelik Yunanistan yönetimi barış adına hiçbir adım atmamıştır, sadece atıyor görünmesine rağmen.

Kıbrıs konusunda AB'ye gerektiğinde ''hayır'' deme cesaretini gösteremeyen hükümetler, ''belgeleri imzaladıkça'' Türkiye'nin manevra alanını iyice daraltmış olmuyorlar mı? Türkiye dar bir tünelin içine sokulmuyor mu?

Türkiye ''Kıbrıs'ı feda edemeyeceğine göre'' , yarın daha zor durumda kalmamak için, direnç gösterme gücünü, ''AB daha ileri adımlar attığı zaman mı bulacaktır'' ? İlerideki direnç, ''hem Türkiye içinde, hem de Türkiye-AB ilişkilerinde, daha büyük kırılmalara" yol açacağı akıldan çıkarılmamalıdır.

TO READ OR NOT TO READ İŞTE BÜTÜN MESELE BU !!

AHMET FİDAN ONLINE BİLGİ İLETİŞİM AĞI