KÖŞE  YAZILARI / ONLINE BİLGİ İLETİŞİM AĞI / Geçn Kalemler / Guven ÇETİN Yazıları:::...>

KEYNEZYEN EKONOMİ ve TÜRKİYE EKONOMİSİ

Guven ÇETİN

Y.Maden Mühendisi

Bu yazımda detaya girmeden Keynesyen Ekonomi ile 1999-2006 yılları arası Türkiye Ekonomisini genel karşılaştırmalar yaparak değerlendireceğim.

Talep yönlü İktisat (Keynezyen iktisat), 1929 Büyük Dünya Krizi'ni oluşturan depresyonun ortaya çıkardığı işsizlik ve toplam talepteki yetersizlikleri gidermek amacıyla  geliştirilmiştir. Teorik temelleri bakımından adlandırılacak olursa, talep yönlü iktisada Keynezyen iktisat denilebilir . (canaktan.org)

Dünya Ekonomik Buhran döneminde, bütün dünya'da üretim azalmış, işsizlik artmış, piyasalar talep sorunu ve eksik istihdamla karşı karşıya kalmış ve 1940'a kadar büyük bir ekonomik kriz yaşanmıştır.

Bütün siyasetçi ve iktisatçılar bu kötü gidişatı durdurmak için çareler ararken ünlü iktisatçı Keynes, Makro Ekonomi ile ilgili  görüşlerini kitap ( "The General Theory of Employment, Interest and Money")  haline getirerek piyasaların aradığı formülü bulmuştur. Keynes'e göre; Klasik İktisatta “her arz kendi talebini yaratır” görüşü eksiktir. Piyasa dengesinin sağlanması için; talebin yetersiz kaldığı durumlarda devletin, talep üzerinde pozitif yönde bir etkisi olmalıdır. Böylece tam istihdam ancak devlet müdahalesi ile sağlanabilir. Örneğin; Keynes, kamu harcamalarını arttırmanın arz üzerinde pozitif bir etkisi olacağına inanır, artan taleple birlikte yükselen arz, piyasaları harekete geçirerek ekonomide büyüme sağlayacak, dolayısıyla istihdam artacaktır

Buhran döneminde içerisinde bulunulan durum, Keynes'i haklı çıkararak birçok iktisatçının da desteğini kazandırmıştır. Böylece Keynesyen Ekonomi dönemi başlamıştır.

Türkiye'de 1999 krizi sonrası oluşan durum, Dünya Ekonomi Buhranı dönemine benzemektedir. Üretim azalmış, işsizlik artmış, faizler tavana vurmuştur. Tam da bu sırada seçim sonrası tek başına iktidar olmanın avantajlarıyla Ak Parti dönemi başlamıştır. Durumu ciddi bir şekilde ele alan Ak Parti ekonomistleri, kamu harcamalarını arttırarak talebi pozitif yönde etkilemişlerdir. Örneğin;“duble yol” projesi hem inşaat sektörünü hem de madencilik sektörünü ve bu sektörlere bağlı diğer bütün sektörleri harekete geçirmiştir. Çıkarılan yasalarla birlikte devletin; talep üzerindeki etkisi artmış, bireyin hareket alanı genişletilmiş ve Türkiye piyasaları işlerlik kazanmıştır. Artan taleple birlikte yatırımcılar üretimi hızlandırmış ve eski yatırımlar hızlandığı gibi yeni yatırım alanları oluşturulmuştur. Buna bağlı olarak da istihdamda görülür artış sağlanmıştır. Büyüyen Türkiye ekonomisi yerli yatırımcıların güvenini kazandığı gibi, yabancı yatırımcılar için de bir fırsat haline gelmiştir.

Buraya kadar özetle; nasıl ki Keynesyen Ekonomi, döneminin şartları göz önüne alındığında faydalı olmuşsa aynı durum, içerisinde bulunduğu şartlara bağlı olarak ve de en önemlisi tek parti iktidarı dönemi avantajları ile Türkiye için gerçekleşmiştir. Ancak bundan sonrası için çok daha hassas olmak gerekir. Çünkü devlet müdahalesinin yapıldığı ülkeler ilk müdahale ile çıkışa geçmelerine rağmen uzun dönemde enflasyonun artmasıyla ekonomik krizler yaşanmıştır.

Nitekim 1960'lardan sonra devlet müdahalesinin bir noktadan sonra ekonomide dengesizlikler oluşturduğu anlaşılmıştır. Devletin Makro Ekonomi üzerinde herhangi bir etkisi, endüstri ve tüketiciyi olumsuz etkilediği özellikle 1970'li yıllarda iyice anlaşılmıştır. Böylece Keynesyen Ekonomi geçerliliğini yitirerek yavaş yavaş yerini kontrollü Klasik İktisat'a bırakmıştır.

1999-2006 Türkiye Ekonomisi, 1940-1960 arası dünya ekonomisine benzemektedir. Birçok düzenleme ile birlikte büyüyen Türkiye Ekonomisi, 2007 ve sonraki dönemlerde büyümeyi ne kadar sürdürebilir? Dileğimiz bu büyümenin devam etmesi yönünde ancak; son gelişmeler, adaletteki yetersizliklerden kaynaklanan yolsuzluklar, kayırmacılık, kadrolaşma ve paralelinde diğer sorunlar iç huzursuzluğa neden olmaktadır. Bu huzursuzlukların büyüyerek devam etmesi halinde ekonomide gerileme kaçınılmaz olacaktır. Bir ülkenin büyümesi; siyasi ve ekonomik istikrar ile sağlanabilir. Bu da Adalet, İnsan Hakları ve Serbest Piyasa Ekonomisi ile gerçekleşir.

Klasik İktisat'a göre devlet; altyapı ve adaleti sağladıktan sonra, insanlar sınırsız ihtiyaçlarını gidermek amacıyla sınırlı kaynaklardan, alışverişte bulunarak faydalanırlar. Bireyin kendisinden daha iyi bir düşüneni olmadığından ancak; kendisi ihtiyaçlarını tespit edebilir ve optimum şekilde giderebilir. Burada devletin görevi, bireyin kendi özgürlükleri uğruna bir başkasının özgürlük alanı ile  devletin özgürlük alanını ihlal etmesi durumunda sınırları belirlemek, denetimleri gerçekleştirmektir, sınırları denetlerken ve denetimleri yaparken masraflarını da bireylerden vergi alarak karşılamaktır.

Kısaca Türkiye Ekonomisi krizi atlatmış, işlerlik kazanmış, büyüme gerçekleşmiştir. Bundan sonrası için devletin, piyasalar üzerindeki eli hızla kalkmalıdır. Devlet asli görevine (hukuk, sağlık, eğitim, altyapı, vb.) yönelmelidir. Piyasalar özgür bırakılmalıdır.

TO READ OR NOT TO READ İŞTE BÜTÜN MESELE BU !!

AHMET FİDAN ONLINE BİLGİ İLETİŞİM AĞI