Son Yayınlanan Yazılarım :::...>

Küreselleşme Sürecinde

Dillerin Entegrasyon Sorunları ve Türk Dili

Geçen hafta Türk Dili Bayramıydı. Küreselleşme sürecinde bu kanayan yaraya parmak basmak öncelikle vatandaşlık borcumuzdur.

Bilgi iletişim ve ulaşım teknolojilerindeki geometrik olarak artan oranlı ilerleme hızının ortaya koyduğu küreselleşme sürecini çoğu kez insanların ‘aynılaşması’ süreci olarak adlandırmaktayım. Elbette ki bu aynılaşma süreci iyi yönleri bulunsa da istenen ve makul görülen bir süreç değildir. Çünkü bu süreç insan türünün hatta canlı türünün farklılığının doğal haline ipotek koymaktadır. Bu durum doğanın asıl öz dengesine de aykırı bir durumdur.

Küreselleşme sonucu aynılaşan zevkler beğeniler, alışkanlıklar, yaşam kalıpları görünümler abartısız bütün bir dünyayı hızla sarmaktadır. Bu durum en çok ta ulusun ve özelde yerelin kimlik sorunuyla çoğu zaman birebir çatışmaktadır.

Kitle iletim ve iletişim araçları ve ulaşım araçlarının gelişmesiyle yerelin sesinin ulusalda, ulusalın sesini uluslar arası ortamda duyurması yönüyle sempatik olarak yakalaşacağımız bu sürecin en büyük sıkıntısı da dev ve/veya devleşmiş kartellerin sermaye gruplarının yönlendirdiği yaşam çizgisinin pop kültür veya popüler kültür veya dominant kültür olarak ve yeğ tutularak yansıtılmasıdır.

Bu süreçte yine en ciddi sorun olarak karşımıza dil sorunu çıkmaktadır.

Dil bilimsel yaklaşımla bütün dünya insanlarının hemen hepsinin aynı dili konuşmalarının istenen bir durum mu istenmeyen bir durum mu olduğunu ileri sürmek hayli zordur.

Uluslar kendi dillerinin kullanılması konusunda biraz daha çekimser, duygusal ve kıskanç davranacakları ön görüsünü de unutmamak gerekecektir.

Dünya insanlarının tek dil kullanması yerel dillerin lehçelere dönüşmesine karşı ulusların tavrı, Yine dil entegrasyonunda ölçeğin geniş veya dar olarak belirlenmesinin sorunları ve sonuçları üzerinde ayrı ayrı durulması gereken konulardır.

Türkçe gibi sonradan eklemeli dillerin geliştirilmesi çok kolaydır. Ancak dil kültürümüze yeni yerleşen kelimelerin ne kadarlık  bir toleransla içselleştirileceği, ne kadarının benimsenmeyeceği konusu kimsenin tekelinde değildir. Bu tam anlamıyla küresel etkiler ve Türk insanının genel kabulleriyle çok ta kısa olmayan bir zaman diliminde yer bulmaktadır.

Dilimize yerleşmiş diye, özenti veya ekonomik kaygılarla aynısıyla ikame edebileceğimiz kelimeleri mümkün olduğunca kullanmamak gerekmektedir. Ancak tam olarak ikame edemediğimiz kelimelerin yerine hiç te hoş olmayan uydurma kelimeleri kullanarak ta kendimizi komik duruma düşürmenin gereği yoktur.

İnsanlarımız, kendi tercihleriyle çok ta güzel kelimelerimiz bulunurken yabancı kelimeleri kullanarak asırlar ötesi kültürümüzü zaman sürecinde törpülemektedir. Bu durum üç beş sene içinde çok ciddi görülmemesine karşı on yıllar içinde vahameti ortaya çıkmaktadır. Veee korkarım, “biz” e ait çok ta fazla bir şeyin kalmadığını göreceğiz. Ne var ki bu konuda kısa zaman içinde elden bir şey gelmeyeceği de bir gerçektir. Bu durumda “ey dilim, seni dilim dilim dilimledim!” diyerek üzülmek fayda vermeyecektir.

Bilinmektedir ki ulusal/milli kültür özneldir. Yani taraf tutmayı gerektirir. Milli kültürümüz Türk İslam öğeleriyle yoğrulmuş değerler bütünüdür. Bu bütüne sahip çıktığımız oranda “BİZ” olarak kalırız ve “bizim” diyebileceğimiz bir şeyler kalır. Aksi takdirde küresel dünyada pop kültür ve popüler kültür içinde sermayenin egemen olduğu psikozda uzun zaman içinde yok olur gideriz.

Tercihte bulunmak tamamen bize aittir. Biz olarak kalmak mı istersiniz, yoksa “onlar”ınkini kullana kullana içi boşalmış elbiseler olarak yürümeyi mi tercih edersiniz. Bu tamamıyla bize kalmış bir şey. Akıl sizin, tercih sizin izan sizin.

Dilimize sahip çıkma konusunda her hangi bir tercihte bulunulmazsa VATANDAŞ TÜRK OSMANIN HİKAYESİNİ YAŞARIZ KORO HALİNDE YAŞAYACAĞIZ. Vatandaş Türk Osman’ın hikayesini de haftaya ele alırız.

ESEN KALIN...