Ahmet Fidan Kişisel Resmi Web Sitesi
Bilgi paylaşıldıkça anlam kazanır

 

 

Ön(emli) Not:

Öyküyü, linkteki marşı dinlerken okumanız çok daha anlamlı olacaktır.

https://www.dailymotion.com/video/xdl5f0_omer-karaoylu-yehit-tahtynda-ylahisi-dinle-yzle_news

Kadın, üzerine biraz da sıcak yaz günlerinin etkisiyle hafif bir kıyafet ve kısa bir etek giymişti. Havanın sıcak olmasından dolayı pet şişede suyunu da aldı her ihtimale karşı. Yürüyecekti daracık Üsküdar sokaklarından geçerek sahil kenarında biraz.

Sahile ilerlerken, yolu Üsküdar'da dini kitap satan bir dükkanın önünden geçiyordu. Farkında olmadan ayakları onu dükkana doğru taşıdı. Dini kitap satan dükkanların kendine özgü bir havası olur bilirsiniz. Zaten dükkana yaklaştıkça fonda çalan (daha&helliip;)

Etiketler: , , , , , , , , , , , ,

 

Sevgili dostlar, bu pazar "beni yaz, beni yazzzz" diye kafamı didikleyen [twittleyen] o kadar yazı konusu oldu ki, bunlardan bazılarına "bu gün git yarın gel" dedim, bazılarına "aslaa" dedim, bazılarına "sus bakem" dedim, bazılarına da yalakalık yapıp bir kaç satırla bahsedilme ödülü verdim. Pazar günü pazar yazısı yazmak şahsen benim için çok keyifli. Beynimi tırtıklayan başlıklardan bir TOP10 yapıp konuma dönmek istiyorum.

Şimdi beynimi didikleyen başlıkların bazılarına jest yapmak istiyorum.

(daha&helliip;)

Etiketler: , , , , , , , , , ,

Bir bebek bile düşünür, sırt üstü yatarken veya yüzüstü yatarken. Gözünün önündeki daracık manzarayı kendince algılamaya çalışır. Bir kendi vardır, bir vücudu bir de elleri ve kolları. Bildiği en kesin bilgi budur ilk aylarda. Sonra bir şeyi fark eder. Yanında her zaman varolan annesini/babasını ve/veya bakıcısını. Sonra yavaş yavaş tanım yapmaya başlar kendi zihninde.

Gördükleri ile her zaman karşısında olan gözlerinin içine bakan kişinin/kişilerin söylediklerini bir araya getirerek tanımlamaya, anlamaya, algılamaya başlar. Tek ve en önemli doğru vardır, gördükleri karşısında sürekli gözlerine bakan kişi veya kişilerin gösterdiği tepkiler. (daha&helliip;)

Etiketler: , , , , , , , , , , , , , , ,

 

 

Sürü Dağ Yolunda

Alıp Başını Gider Rüstem Emmi Yaylaya Doğru

Rüstem Emmi sabahın beşinde kalkar

 Kerpiç yığma tuğladan tek katlı dört gözlü yeterince geniş olan evinin en geniş bölümü olan bizim adına mutfak dediğimiz içeri odada, yine bizim adına şömine dediğimiz ama şömineden biraz daha genişçe olan ocağın içine yerleştirdiği kuzineyi o an orada olan kağıt, çalı çırpı ne varsa tutuşturarak yakar. On iki kişilik alemiyon demliği ağzına kadar doldurarak kuzinenin üzerine koyar.

Rüstem Emmi ile Zarife Bacı için en özel zamanlar bu zamanlardır. Zamanın uyandığı ama çocukların hala kan uykusunda olduğu anlardır. Rüstem Emmi, Zarife Bacıya daha çok zaman ayırmak (daha&helliip;)

Etiketler: , , , , ,

Ocak 17th, 2010 | in Pazar Yazıları, Yaşam | Yorum Yapin

Sen Benim Hem İşkencem Hem Sefamsın

Sen, dişimin kovuğuna girip çıkarmak için kürdan arayıp ta bulamadığım, bulamdığımda da dilimle çıkarmak için uzun zaman mücadele ettiğim beni gıcık eden, kızarmış sıcak tavuk butunun en lezzetli ama en işkenceli parçasısın.

Sen, yerken ağzımı, çıkarırken ardımı yakan en baş ustanın yaptığı lezzetli bir çiğköfteden artan ve bayatlamadan bitirmek için tavada kızartarttığım pişmiş köftenin dumanısın.

Sen, zevkle uzandığım, bu zevkin uzun sürmesi için altında çok kaldığım ve bu nedenle  bütün bir cildimin yandığı, (daha&helliip;)

Etiketler: , , , ,

Dil Yarası mı Dîl Yarası mı?

İnsanın neresinde ağrı veya acı varsa bütün canı oradadır denir ya hep, dil yarası da aynen öyle.

Hiç bir şey yemek istemezsiniz, yemek zorunda olsanız da bundan zevk almazsınız, almadığınız yetmiyormuş gibi, yerken ve içerken işkencelerde kalırsınız.

Dil yarasını tabiplere bırakalım iyisi mi. Biz dönelim kendi yaramıza. Yazımızın başlığını karıştırmadınız umarım. Birisi dil yarası, tedavisi antibiyotik ve ilaçlardadır. Sabredersiniz, birkaç günde geçer.

Dîl Yarası ya da “dîl yaresi”… (daha&helliip;)

Etiketler: , , ,

Her Geçen Koca Yılların Döktüğü Hatırlar

Dökülen her bir takvim yaprağı, doğan günün ardından gecenin karanlığına mahkum ışıklar, saatlerin zembereğinin her bir tıklaması, saniyenin her vuruşları yeninin sahteliğine yaramakta.

Yayladaki tek göz barakasında zamanla kaşarlanmış, yılların çizgisini alnında biriktirmiş bir çift gözün içinden okuduğunuz koca yılların örseleyemediği duyguları okursunuz bir bir. Adına “değer” dedikleri, “hal-hatır” dedikleri, “insanlık” dedikleri, “mertlik” dedikleri ama, para demedikleri, servet demedikleri, menfaat demedikleri şeylerin yüzüne düşen izlerinde kaybolursunuz.

(daha&helliip;)

Etiketler: , , , , , ,

Protokolün İkincil Kişileriyle Bayramın III. Gününün Mutluluğu

Protokolün ikinci değil de ikincil kişileri protokol sıralamasında yer alan (bay-bayan) zevatın eşleridir. Türkiye’de bu sıralama genellikle bayanlar tarafından doldurulur. Türkiye’den batıya doğru gidildikçe protokolde ikincil kişilerin arasında erkeklerin sayıları da artmaya başlar. Bu sıralamayı ortaya koyduktan sonra, gelelim bayramın üçüncü günüyle bu kişilerin ilgisini kurmaya: (daha&helliip;)

Etiketler: , , , , , ,

Yitik Şehrin Koca Çınarının Düşen Son Yaprağı

Muhallebi çocukları, plastik, poşet ve plazma ekran devrinin bebeleri okumasın bu yazıyı!

 

Gün olur devran döner derler çoğu zaman. Gün olur olmasına da devranın dönmesi ne gizemdir bilir misiniz.

Dikine dikine muntazaman yerleştirilmiş, kara kıyamete meydan okumuş, güneşin yakıcı sıcaklığında kavrulmuş hayli kararmış ve de aşağı doğru uçlarından yıllara meydan okudukça dökülmeye mecbur kalmış cumbalarıyla vakur, duvarlarında incir bitmiş ahşap konakları görürsünüz bazen yürürken yitik şehrin en gözde avuç içi meydanlarından dap daracık ara sokaklara girdiğinizde. Cümleler kurarsınız, tıpkı bu yazının bir önceki cümlesi gibi, uzun uzadıya beyninizde devirler devranlar dönderirsiniz. Hoş beyninizde dönderdiğiniz devranların döngüsü, varsaydığınız uçuk kahve anıların derinliği sizin yaşınızla orantılıdır ya. Zaten bu pazar yazısısını öyle yeni yetmeler, muhallebi çocukları, palazma, plastik poşet devrinin insanları okumaz, okusa da hiç bir zevk almaz. (daha&helliip;)

Etiketler: , , , , , ,

Prof.Dr. Nazif KUYUCUKLU’ya Armağan

Prof.Dr. Nazif KUYUCUKLU, kendi döneminin en sessiz, en sakin, en munis öğretim üyelerinden biriydi İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nin. Onun dersine ilk girdiğimde, derslerde uyuma konusunda marka olmuş arkadaş, “hıh, tam bana göre bir ders” deyivermişti, daha dün gibi hatırlıyorum.

Nazif Hoca’nın, Çalışma Ekonomisi ve Türkiye Ekonomisi dersinde özellikle de girmiş olduğu İktisadi Olaylar Tarihi kitabından yürüttüğü Sosyal Siyaset dersinde,  aynı ses tonu, aynı konum, aynı kıyafetler eşliğinde deliksiz eksiksiz fazlalıksız dakika şaşmayan derslerinde bir çoğumuz derslerin bitmesi için kıvransa da ben ilgi ve merakla takip ederdim. (daha&helliip;)

Etiketler: , , ,